Türkiye fırsatı kaçırmamalı

03/08/2013
Mustafa Ilhan
Gazeteci Fehim Taştekin, Türkiye’nin askeri tehditlerle Rojava’da sonuç alamayacağını söyledi. Kürtlerin sık sık dostluk mesajı verdiğini ifade eden Taştekin, Ankara’nın bu fırsatı kaçırmaması gerektiğini de vurguladı.
Bild

Rojava’da El Kaide bağlantılı grupların Kürtlere yönelik artan saldırılarıyla birlikte, burdaki çatışmalar yeni bir boyut kazandı. Türkiye’nin Kürtlere karşı bu grupları desteklediğine dair çok sayıda iddia olduğunu hatırlatan Radikal Gazetesi Dış Haberler Müdürü ve dış politika yazarı Fehim Taştekin, Türkiyenin askeri tehditlerle buradaki Kürt oluşumunu engelleyemeceğine dikkat çekerek, Ankara’nın PYD Eşbaşkanı Salih Muslim’in sürekli dile getirdiği dostluk mesajlarını fırsat olarak değerlendirmesi ve yeni yapıyla diyalog içinde olması gerektiğini vurguluyor. Ortadoğu’daki gelişmeleri yakından takip eden Taştekin, Rojava’daki çatışmalar, Türkiye’nin Suriye ve Rojava’daki Kürtlere yönelik politikası ve Güney Kürdistan yönetiminin Rojava’daki tutumuna ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Rojava’da yakıcı gelişmeler oluyor, El Nusra ile YPG arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Kürtler devrim sürecinde ne Esad yönetiminden ne de muhaliflerden yana oldular ve üçüncü bir yolu tercih ederek, Demokratik Özerklik’e odaklı bir strateji yürütüyor. Buna rağmen son günlerde El Kaide bağlantılı grupların yoğun saldırılarına maruz kalıyorlar. Sizce El Kaide neden Kürtlere savaş açtı, bu güçlerin korkusu nedir ve amaçları ne?
 Suriye’de sahadaki gelişmeler Nusra Cephesi ve Irak- Şam İslam Devleti aleyhine işledi. Özellikle Suriye’nin güneyinde Suriye ordusunun stratejik mevzileri geri alması, bu örgütlerin oralardan çekilmesine yol açtı. Selefi grupların Lübnan ve Ürdün üzerinden beslendikleri güzergâhlar önemli ölçüde kapandı. Türkiye sınırına yakın Kuzeyde Halep ve İdlib bölgelerinde ise bu iki Örgüt Suriye Ordusu (ÖSO) ile yaşadıkları gerilim nedeniyle sıkışmışlık yaşadı. Hatırlarsanız, Irak-Şam İslam Devleti, ÖSO komutanlarından Hammadi’yi öldürdü. Onlar da intikam yemini etti. Bu aralarındaki gerilimin geldiği en kritik aşamaydı. Sahada yaşanan daralmaya paralel olarak Kaide bağlantılı gruplar, Irak ve Türkiye sınırlarından beslenilebileceği kuzeydeki Cezire bölgesine yöneldi. Belirli yerlerde fiilen ‘emircikler’ oluşturdular. Ramazan ayı içerisinde Rojava’yı da kapsayan bölgede emirlik ilan edileceğine dair Şark-ul Evsat’ta bir haber çıktı. Tam da Kürtlerin kendi bölgelerinde kontrolü ele aldığı 19 Temmuz’un yıldönümünü yaklaşırken Türkiye üzerinden 1000’in üzerinde yabancı savaşçının Suriye’ye giriş yaptığı görüldü. Türkiye’nin lojistik imkânları bu grupların Kuzey’de yapılanmalarını daha da kolaylaştırdı. Savaşçı akını emirlik ilanının hazırlığı olarak yorumlandı. Ancak buna paralel olarak Kürtlerin de 19 Temmuz’da özerk yönetim ilan edeceğine dair bir beklenti oluştu. Burada iki yorum sözkonusu olabilir. Birincisi; Kürtler emirlik ilanı hazırlığına karşı erken davranıp El Kaide’yi Rusalayn’dan çıkardı. Ki El Kaideciler gelişigüzel insanları alıkoyarak ve adam kaçırma olaylarına kalkışarak Kürtlere gerekçeler sundular. İkincisi; Türkiye’nin de teşviki ile bu gruplar özerk hükümet kurmaya hazırlanan Kürtleri baskı altına almaya kalkıştı. Her iki faktörün de çatışmayı körüklemiş olması muhtemel.
 
Türkiye geçmişte Güney Kürdistan’a yönelik söylemlerini Batı Kürdistan için de kullandı. Türkiye, Güney Kürdistan’la şimdi iyi ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirme amacındayken, üstelik Öcalan ve PKK ile barış süreci görüşmelerini sürdürürken, aynı yanlışı niçin Batı Kürdistan’da tekrar etti? Bunu Ankara’nın Kürt alerjisi olarak yorumlamak yeterli oluyor mu?
 Suriye’de Ankara’yı asıl rahatsız eden şey, gelişmelerin PKK ile bağlantılı olmasıdır. Kuzey Irak’ta Barzani’nin hakimi olduğu yapı, geçmişte PKK ile sorunu olan bir yapıydı. Fakat Türkiye açısından Suriye’de öyle bir özerk yapının ortaya çıkması, PKK için daha güvenli bir alan oluşacağına dair endişeye yol açabiliyor. Evet orada PYD’nin tabanı PKK sempatizanı bir taban ve Öcalan orada ulusal bir önder olarak görülüyor. Fakat yanlış olan şey şu: Bir tarafta Türkiye, Öcalan ile bir barış sürecini götürmeye çalışıyor ve sürecin önündeki engelleri kaldırmayı hedeflediğini söylüyor, diğer tarafta PKK ile ilintili diye PYD’ye savaş açıyor. İşte asıl yaman çelişki burada. Türkiye, Suriye’deki Kürtler ile diyaloga girip, dostane ilişkiler geliştirip, Kuzey Irak’ta olduğu gibi kendi sınırlarını daha güvenli hale getirebilecekken tam tersi bir yola girdi. Yanlışlık burada. Çünkü sonuç itibariyle Kuzey Irak’ta olduğu gibi Türkiye askeri tehditlerle buradaki oluşumu engelleyemez. Barış sürecine katkı olarak silahları ile çekilen PKK üyelerinin bir kısmının özellikle de Suriye kökenli olanların Suriye’ye gittiğini ve PYD’yi askeri olarak güçlendirdiğini dikkate alırsak, Türkiye’nin burada silahla elde edebileceği bir sonuç yok. 

 Bu durumda ne  yapmak gerekiyor? Türkiye sonuç elde edemediği bu yöntemde ısrar eder mi?
O zaman taktik değiştirmek gerekiyor. Şu anda PYD lideri Salih Muslim sürekli dostluk mesajları verip, Türkiye’ye yönelik herhangi bir silahlı tehdidin olmadığını belirterek garantiler sunarken Ankara’nın bunu bir fırsat olarak değerlendirmesi ve uzunca sınırı paylaştığı bu yeni yapıyla diyalog içinde olması gerekiyor. Suriye’deki gelişmeler nereye gider onu bilmiyoruz ama kimse Rojava’da bağımsız devlet de öngörmüyor. Türkiye’nin bunu bir korku unsuru haline getirmesine gerek yok. Kürtlerin kendileri bile şu anda bağımsız bir devleti gerçekçi bulmuyor. PYD, Esad’lı veya Esad’sız Suriye’nin müstakbel yönetimiyle demokratik özerklik temelinde bir özerkliği garantiye almaya çalışacaktır. PYD bunun için de Şam’la diyalog kapısını açık bırakıyor. Kürtler bölgenin fiziki koşullarının farkında. Yani Arap Kemeri ile bölge Araplaştırılmışken, belli yerlerde Kürt bölgeleri aralarında fiziki bağlar koparılmışken burada klasik anlamda bir bağımsızlık ya da Kuzey Irak’taki gibi bütünlük arz eden bir eyalet sisteminin kolay yaşayabilir olmayacağını kendileri de kabul ediyor. Halbuki Türkiye’nin çalışmayı tercih ettiği Kürt partiler federasyon ya da konfederasyon gibi seçenekleri dillendiriyor. Kuzey Irak modelinin Suriye’ye taşımak zor olabilir. PYD’nin demokratik özerklik önermesi daha gerçekçi ve coğrafi parçalanmaya getirecek bir model değil. Kürtlerin kendi idarecilerini seçtiği ve anadillerinde eğitim yapabildiği bir model Şam’ın da savaşı kendi topraklarından uzak tutmuş Kürtleri kazanabilmek için göze alabileceği tavizler olabilir. Aksi halde bölgenin çok taraflı çatışmalara sahne olması gibi bir risk var. PYD coğrafi ve demografik şartların dayatmalarını dikkate alarak farklı etnik yapılarla birlikte bir ortaklık öneriyor. Bunda ne kadar samimi olduklarını zaman gösterir ama bana üzerinde durulmaya değer bir hedef gibi geliyor.
 
PYD, geçici yönetimin kurulması, yeni bir anayasanın yazılması ve en sonunda da 6 ay içinde seçime gidilmesini öngören bir yol haritası üzerinde duruyor. Serêkaniyê‘deki şiddetli çatışmalardan güçlü bir şekilde çıkan Kürtlerin bu durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
 Tabii ki böylesi bir yol haritası tüm Kürtlerin benimsediği yol haritası olursa uygulama şansı bulabilir. Fakat burada Araplardan ya da oradaki diğer silahlı gruplardan önce Kürtlerin kendi iç barışını sağlamasını gerektiren bir durum var. Yani PYD bunu tek taraflı dayatırsa, Kürtler arasında sorunlar yaşanabilir. Verdikleri mesajlara bakılırsa PYD bunu istemiyor. Çünkü böyle bir hükümet tek taraflı ilan ederse PYD halkın sorunlarına tek başına yanıt vermek durumunda kalacak. Öylesi bir sorumluluk şu anda üstlenilebilecekleri bir sorumluluk değil. Bu kadar kıt kaynaklar halkın taleplerine karşılık veremeyen bir PYD yönetimi kısa sürede tüm kredisini tüketir. Bunu PYD ister mi? İstemediğini düşünüyorum, en azından benim konuştuğum insanlar böylesi bir irade içinde değiller. O nedenle Kürt Ulusal Konseyi ya da en azından Barzani’ye yakın Kürt partilerin de öyle bir oluşum içinde ortaklık sergilemesi gerekiyor. Böylesi bir ortaklık için Araplar ve diğer azınlıklar ile de diyalog şart. Arap aşiretlerinin buna ne kadar direnç göstereceğini öngörmek zor. Bu biraz da Kamışlı ve Haseke’nin durumuna bağlı. Tabi şimdi değil ama ileride rejimin nasıl bir tutum sergileyeceği de önemli. Rejim şimdilik kuzeyi kendi haline bırakmış durumda. En azından böylesi zor bir dönemeçte, ayrıca bir Kürt cephesi açmamak için rejim gelişmeler karşısında sessiz. Ayrıca Kaide ile Kürtlerin savaşması Şam’ı memnun eden bir durum. Bu Batı’da da bir memnuniyetlik yaratıyor. ÖSO içinde ve rejim nezdinde de bir memnuniyet yaratıyor olabilir. Şu anda Kürtlerle ilgili gelişmeleri Şam’da bir rejim değişikliği ihtimalini devre dışı bırakarak konuşuyoruz. Rejim farklılığı devreye girdiğinde ne olur işte orası çok karanlık.
 
PYD, Hewlêr Anlaşması’na uygun olarak Kürt Yüksek Konseyi’ni işlevli hale getirmeye çalışırken, Konsey içinde bazı örgütler bu konuda direnç gösteriyor. Sizce bu dirençte Güney Kürdistan yönetiminin Rojava siyaseti üzerindeki etkisi ne düzeyde?
 Barzani’nin rolünün çift taraflı olduğunu düşünüyorum. Barzani bir tarafıyla Suriye’deki Kürtlerin birliğini tesis edecek bir ağabey rolü üstlendi. Fakat bunu yaparken de kendisine yakın Kürt partilerinin PYD’yi dengeleyecek bir güce ulaşmasını arzu etti. Bunun için YPG’ye alternatif bir milis gücü kurma hedefiyle Suriyeli Kürtleri eğitti. Fakat eğitilen kişiler geri dönemedi ve burada kriz başladı. Yeni Barzani Kürtler arasında çatışmayı engellemeye çalışırken, diğer taraftan kendisine yakın partilerin rolünü büyütmeyi hedefliyor. Birçok parti tabandan yoksun tabela partisi haline gelmiş durumda. Son on yıl içerisinde PYD’nin istikrarlı bir şekilde taban oluşturduğunu görüyoruz. Yani PYD Türkiye’de sanıldığı gibi tabanı olmayan bir yapı değil. Son bir yıldaki pratiklerle de bu desteğini sağlamlaştırdı. Diğer partilerin kenarda durmaları veya sürece dahil olmamaları yeterince potansiyele sahip olmamasından kaynaklanıyor. Yani Kürt Yüksek Konseyi’nin oluşturduğu ortak komitelere etkili bir şekilde üye veremediler. Barzani’nin himaye ettiği partilerin sahadaki mücadelesi yeterli değil. Sorun buradan kaynaklanıyor. Peki bu durumda açığı nasıl kapatacaklar? Barzani faktörü ile kapatmayı hedefliyorlar. Barzani, bölgede Kürtlerin önemli bir lideri. Onun parasını ve siyasi gücünü kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlar.
 
En son Güney yönetiminin Kürtlerin iç savaştaki nefes borusu görevini gören sınırı kapısını kapatmasının nedeni neydi? PYD yol haritasını açıkladı, sizce Barzani’nin talebi nedir ya da ne yapmak istiyor?
 Barzani, PYD’nin tek başına orada güç kullanmasını istemiyor. PYD’yi alternatif milis gücüyle dengeleme hesabı güdüldü ama PYD de YPG dışında herhangi bir askeri yapılanmaya geçit vermiyor. Sınır kapısı da sanırım alternatif milis gücünün Irak’tan Suriye’ye girmesine izin verilmediği için Barzani tarafından kapatıldı. PYD’nin iddiası YPG bütün Kürtlerin savunma gücü sadece PYD’nin değil. Tabi teorik olarak böyle olsa da fiili durumda PYD’nin YPG içindeki oranı yüzde 80’lere varıyor. Barzani Kürtlerin yol haritasıyla ilgili de PYD’nin gücünü kıracak bir denge oluşturulmasını tercih ediyor. İddiaya göre Barzani kendisine yakın iki partiye kurulacak hükümette yüzde 50 pay verilmesini talep etti. PYD ise bütün partilerden katılımından oluşan bir koalisyonun oluşturulmasını öneriyor. Bu öneri Barzani’nin oluşumunda etkin olduğu Suriye Ulusal Koalisyonu’ndaki bazı partilerden de destek görüyor. Salih Müslim’in son açıklamalarına bakılırsa Erbil’deki toplantılarda hükümetin ilanı konusunda bir mutabakat sağlandı. Ancak detaylarını bilmiyoruz.
Mustafa Ilhan
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=22624