Katar ve Türkiye ekseni kaybetti

Mısır’da çözüm uzlaşmada
03/08/2013
Mustafa Ilhan
Darbe sonrası önünde uzun ve zorlu bir yol olan Mısır’da iç barışın tesisi için geçiş hükümetinin Müslüman Kardeşler’in hatasına düşmeyerek kapsayıcı olması ve tüm kesimlerin taleplerini dikkate alması gerekiyor.
Bild

Mısır’da darbe yapıldığı sırada başkent Kahire’de çatışma ortamının taraflarının nabzını tutan Radikal Gazetesi Dış Haberler Müdürü Fehim Taştekin, edindiği çarpıcı izlenimleri ve görüşlerini gazetemizle paylaştı. Müslüman Kardeşler, darbe karşısındaki tutumunu “meydanlardan ayrılmayız” diye özetlerken, ordu ise hiç bir geri adım atma izlenimi vermiyor. Ülkede kutuplaşma artarken, Gazeteci-Yazar Taştekin, ödünç oylarla iktidara taşınan Müslüman Kardeşlerin; baskıcı ve uzlaşmaz tavrı nedeniyle gözden çıkarıldığını, darbe sonrası Mısır’ın önünde uzun ve zorlu bir yol olduğunu, iç barışın tesisi için geçiş hükümetinin İhvan’ın hatasına düşmeyerek kapsayıcı olmasını söyledi.
Mısır’daki ordu darbesi halen dünya kamuoyunun başat gündemlerinden. Ancak hala başta ABD olmak üzere AB ve birçok Arap ülkesi Mısır’daki gelişmeleri darbe olarak nitelemekten kaçınıyor. Mursi’nin halka verdiği sözleri yerine getirmemesi ordunun eski statükoya dönüş arayışı için bulunmaz bir fırsattı. Siyasi çalkantılar, Mısır halkının geleceğini de belirsizliğe sürüklüyor. Müslüman Kardeşler (İhvan) neden başarısız oldu ve bundan sonra nasıl bir siyaset izleyecek? Tahrir kitlesini darbeyi alkışlamaya götüren etkenler neydi? Mısır’da bundan sonra ne olacak? Türkiye’nin rüyası ‘Sünni İslam Bloğu’ çöktü mü? İran’ın İhvan’ı sahiplenmesinin anlamı ne?Bütün bu soruları Radikal Gazetesi Dış Haberler Müdürü ve yazarı Fehim Taştekin’e sorduk.

Mısır’daki darbenin Arap Baharı ve Suriye’deki gelişmelerle bağlantısı nedir? Mursi ve örgütü Müslüman Kardeşler nerede hata yaptı? Bir yıllık iktidarlarında neler yanlış gitti?
Mısır’daki olayların kuşkusuz bölgesel gelişmelerle bağları var ama asıl belirleyici olan iç dinamikler. Bir kere Müslüman Kardeşler iktidarda başarısız oldu. Bugün Muhammed Mursi’ye isyan edenlerin önemli bir kısmı da ona oy vermiş insanlardan oluşuyor. Mursi’ye kredi açmış olan seçmenler hayalkırıklığına uğradı. Türkiye’de ‘Mursi’ye laik komplo’ diyenler bu noktayı atlıyor. Sonuçta halkın sokağa dökülmesinin asıl nedeni hayat pahalılığın üç kat artması, siyasi reformların arzulandığı gibi yapılmaması, siyasi katılımın olmaması ve diyalog yoksunluğu. ‘Arap Baharı’ ile ilgili bağlantısına gelince; Mısır’daki kurulu düzen yani ordu ve bürokrasi Müslüman Kardeşler’in Suriye siyaseti, HAMAS’la yakınlık ve Katar’la işbirliğinden rahatsızdı.
Diyeceksiniz ki somut olarak ne yaptı Müslüman Kardeşler? Aslında fazla bir şey yapmadı. Mesela HAMAS’ın direniş gücünü artırmak yerine dizginledi. Filistin konusunda ABD ve İsrail’i rahatsız edecek hiçbir şey yapmadı. Üstelik Mursi döneminde Gazze’nin nefes borusu sayılan yüzlerce tünel kapatıldı, buna karşın Refah sınır kapısı mal geçişlerine açılmadı. Ordunun bir diğer rahatsızlığı Mursi’nin Sina Yarımadası‘ndaki silahlı Selefi gruplara yönelik askeri tedbirlere karşı çıkmasıydı. Mursi radikal grupları diyalogla yola getirmekten yanaydı. Mursi yönetimine milyarlarca Dolar kredi açan Katar’la ilişkiler ise ordu dışında geniş kitlelerde de bir hassasiyet yarattı. Mursi’nin yeterince Mısır milliyetçisi olmadığı, Müslüman Kardeşler’in dış bağlantılarının, özellikle Suriye, Katar ve HAMAS’la ilişkilerin Mısır’ın menfaatlerinin önüne geçtiği yönünde bir algı oluştu ya da oluşturuldu. Bunların ne kadar gerçek olduğu tartışılabilinir. En azından şunu söyleyebilirim: Filistin konusunda Mursi aslında bir hayal kırıklığıdır. Suriye konusunda ise Mursi, Suriye muhalefetine siyasi meşruiyet kazandırma ve toplantılarına ev sahipliği sunma dışında Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi işin içine girmedi. Suriye konusunda en ileri adım 14 Temmuz’da Suriye ile diplomatik ilişkileri kesmesidir. Amacı da Suriye’ye karşı sert politika isteyen Selefi müttefiklerinin muhalefete katılmasını önlemekti. Bunun dışında baktığımız zaman Müslüman Kardeşler’in Suriye’de ciddi bir oyuncu olduğunu söyleyemeyiz. Müslüman Kardeşler bir şekilde ‘Arap Baharı’yla gelen yeni İslamcı iktidar kuşağı için model olabileceği fikri işlendi. Başarılı olsaydı bir model olarak başka ülkelere de taşınabilirdi. Ama başarılı olamadı ve Amerikalılar da Avrupalılar da Müslüman Kardeşler’i gözden çıkardı.
 
Batılılar bir zamanlar müttefikleri aracılığıyla bastırdıkları Müslüman Kardeşler’i bir model olarak mı kitlelerin karşısına çıkardı?
Hayır başka bir ilişki biçiminden bahsediyorum: Mısır ve bölgenin bir gerçeği var. Halk desteği yoksa birinin bir hareketi model olarak öne sürmesi çok fazla bir şey ifade etmez. Bölgede Müslüman Kardeşler’in iktidar potansiyeli vardı, o potansiyeli Batı yaratmadı. Kendi dinamikleriyle iktidara en yakın olan bir hareketin model olma şansı üzerinde duruldu. Yani Amerika istediği için Müslüman Kardeşler iktidara gelmedi. Müslüman Kardeşler iktidarı kaçınılmazdı. Şimdiye kadarki en özgür seçimlerde Mursi kemikleşmiş taban desteğine ilaveten bazı iç dengelerle gelen ödünç oylar sayesinde iktidar oldu. O denge de şuydu: 2011’de devrilmiş eski rejimin Ahmet Şefik ile geri dönme ihtimali herkesi korkuttu ve kendilerini ‘devrimci’ diye tanımlayan laik, sol ve liberal güçler de Mursi’yi destekleyerek bu ihtimali bertaraf etti. Şimdi ödünç oylar çekilse de Müslüman Kardeşler ülkenin en eski örgütlerinden biri olarak siyasi alanda aktör olmaya devam edecek. Çünkü oturmuş bir tabana sahip. Müslüman Kardeşler realitesi Mısır dışında birçok Arap ülkesinde var. Özgür bir seçimde bu hareketlerin hatırı sayılır bir başarı elde etmesi kaçınılmaz. Batı ılımlı İslam modellemesini bu potansiyel üzerine bina etmek istedi ama bu hareket gücünü Batı’nın onları model olarak görmesine borçlu değil. Müslüman Kardeşler Mısır’da başarılı olsalardı batının partneri olurdu. Batı kolay kolay kaybedene oynamaz.

İran’ın Mursi’yi sahiplenmesine nasıl bakıyorsunuz?
Evet, biraz çelişkili gibi gözüküyor. Ama İran’ın Mursi’yi desteklemesinin pratik nedenleri var. 1979 İran İslam Devrimi sonrasında Mısır ile İran ilişkileri kesildi. Bunun nedeni Mısır’ın Camp David Anlaşması ile İsrail’i tanımasıydı. Amerikan partnerliği İran’dan Mısır’a kaydı. 33 yıl aradan sonra Mısır ile İran arasında yakınlaşma Mursi zamanında gerçekleşti. Suriye konusunda Tahran ile Kahire karşı karşıya gelmiş olsa da Mursi İran için yeni sayfa açma konusunda bir fırsattı. Mısır ordusu da İran açısından ABD’nin gizli müttefiki ve Camp David düzeninin gardiyanıdır. Ordu darbe yapmasaydı da Mursi sivil gösteriler nedeniyle erken seçime gitseydi İran bu denli tepki vermeyebilirdi. İran, Arap dünyasının en önemli aktörü ile dost olma şansını bir kez daha kaçırmış oldu. İran’ın tepkisi ‘Arap Baharı’ bağlantılı değil, stratejik bağlamları olan bir tepkidir.

Selefi hareketinin İhvan iktidarına karşı muhalefet içinde yer almasını ve darbeyi desteklemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Müslüman Kardeşler ile Selefiler Mısır’da her zaman rakip olmuşlardır. Eskiden Mübarek rejimi, Selefileri Müslüman Kardeşler’e karşı bir denge unsuru olarak örtülü bir şekilde destekliyordu. Katar dışındaki Körfez ülkeleri de Müslüman Kardeşler’in bölgesel etkisini kırmak için Selefileri besliyor. Selefiler 2011 sonrası bir yol ayrımına geldi. Bir kısmı şeri görmediği için siyasal sürece katılmayı reddederken önemli bir kısmı düne kadar meşru görmedikleri siyasal sürece farklı partilerle katıldı. Genel seçimde oyların yüzde 25’ini alan Nur Partisi de laik, liberal ve sol bloğa karşı Müslüman Kardeşler’in hayati müttefiki haline geldi. Darbe sonrası Selefiler tekrar bölündü. Nur Partisi bölünse de ana omurga Genelkurmay Başkanı Aldulfettah Sisi’nin müdahalesini destekledi. Diğer Selefi gruplar ise Müslüman Kardeşler’in safında yer aldı. Silahlı Selefi gruplar ise eskiden olduğu gibi baş düşmanları orduya cihat ilan etti. Kaldı ki bu Selefiler de tam şeriat getirmediği için Mursi’ye ‘kafir’ diyebiliyorlardı. Selefi-İhvan ittifakının dönemsel olduğunu düşünüyorum. Yarın taşlar yerine oturduğunda eski ihtilaf konuları yeniden gündeme gelir. Selefiler ile Müslüman Kardeşler ayrı istikamette yollarına devam eder.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, Mısır ile ilgili gazetemize yaptığı açıklamalarda küresel güçler ile ulus-devlet despotizmi arasında tercih yapmak zorunda olmayan halkların/ezilenlerin üçüncü çizgisini esas almanın doğrulandığını belirtti ve “Demokratik olmayanlar artık iktidar olamaz, yönetime gelemez” diyerek, “Devrim bu iki güce kurban edilmemeli” çağrısında bulundu. Bu konuda neler belirtebilirsiniz?
Şunu söyleyeyim; Darbe kabul edilemez. Müslüman Kardeşler kuşkusuz başarısız oldu ve büyük kitleler Mursi’ye ‘Git’ dedi. Müslüman Kardeşler de bu çağrıyı dikkate alıp ‘erken seçime gidelim’ deyip darbeyi önleyebilirdi. Fakat Türkiye’deki gibi ‘sandıktan geldim, sandıkta giderim’ mantığı Müslüman Kardeşler’in basiretini yok etti. Mursi’nin İslamcı müttefiki bile kendisine erken seçim tarihi açıklayarak krizi atlatmasını tavsiye etti ama dinlemedi. Bu restleşme yüzünden ordunun müdahalesini darbe olarak görmeyen önemli bir kitle var. Ben Kahire’de milyonlarca kişinin askeri nasıl alkışlandığına şahit oldum. Bu insanlar buna darbe demeyi reddediyor. Onlara göre bu halkın iradesinin asker eliyle yerine getirilmesinden ibaret. Şimdi Sisi, Nasır rolünü oynamaya çalışıyor. Darbeyi alkışlayanları da pişman edecek bir süreç yaşanıyor. Beri tarafta mağdur olan taraf Müslüman Kardeşler ve onlar da haklı olarak darbeye direniyor. Eğer Mursi dahil tutuklananlar bırakılır, barışçıl gösterileri şiddetle bastırma ve baltacı terörünü caydırıcı güç olarak kullanma taktikleri sona ererse ülke normalleşme şansını yakalar ve Müslüman Kardeşler de yeni bir yol haritasıyla kendini bir sonraki seçime adayabilir. O zaman demokrasi geçiş süreci sıfırdan alınarak götürülebilinir. Ne yazık ki darbe yemiş Müslüman Kardeşler’e ayrıca ağır şekilde bedel ödettiriliyor. 

Darbe yapıldığı gece Adeviye Meydanı’ndaydınız, oradaki atmosferi gördünüz. Müslüman Kardeşler yetkilileri ile görüşme şansınız oldu. Müslüman Kardeşler sizce yeni geçiş hükümetinde yer almamaya ve anayasa çalışmalarına katılmamaya daha ne kadar direnebilir?
Şu aşamada anayasa çalışmalarına katılmaları zor. Geçiş sürecine katılma gibi bir kararı tabana anlatamazlar. Eğer çatışma ortamı ortadan kalkar ve normalleşme süreci başlarsa Müslüman Kardeşler en geç 9 ay içinde yapılması öngörülen seçimlere ağırlık verip kozlarını sandıkta paylaşmak isteyebilir. Müslüman Kardeşler mağduriyet kozunu kullanarak hatırı sayılır oranda oy alabilir ama 2012’deki gibi bir iktidar şansını tekrar yakalaması zor. Belirttiğim gibi Mursi’nin yüzde 51’lik oyunun yarısı ödünç oylardan oluşuyordu bu oylar Müslüman Kardeşler’in aleyhine döndü.
 
İhvan, güç toplamak için yeniden yer altına çekilir mi?
Müslüman Kardeşler 2011’e kadar yasaklı da olsa alenen çalışan bir örgüttü. Yasaklıydı ama bağımsız adaylarla meclis seçimlerine katılıyordu. Fakat bu örgütten ayrılıp silahlı mücadeleye girenler de oldu. Bugün de Müslüman Kardeşler’e yönelik baskılar kesilmezse örgüt içinde elini silaha uzatmaya meyilli olanların yeraltına kayması beklenebilir. Ama şu ana kadar yer yer silah kullanan kişiler çıksa da gelinen noktada Müslüman Kardeşler’in yer altına kaydığına dair bir işaret yok. Selefi gruplardan bir kısmı ise zaten yeraltında.
 
Sizce Mısır’ı nasıl bir gelecek bekliyor?
Mısır’da askerin kurumsal ve ekonomik gücü çok fazla. Mısır ordusu aynı zamanda onlarca sektörde üretim yapan büyük bir holding. Ülke ekonomisinin neredeyse dörtte birini elinde tutuyor. Krallığa son verip cumhuriyete geçişi sağladığı için de ordunun bir prestiji var. Halk desteği fazlasıyla güçlü. Haliyle ordunun gücü ve etkisi siyasette her zaman oldu, bundan sonra da olmaya devam eder. Demokrasiye geçilse bile sivillerle askerler arasında ordunun rolüyle ilgili hesaplaşma muhtemelen uzun yılar devam eder. Sisi büyük bir güç tasarrufunda bulunsa da 2011’deki müdahalenin aksine bu kez geçiş sürecini yönetmesi için yetkiyi eski anayasaya göre Anayasa Mahkemesi Başkanı‘na devretti. Yani klasik anlamda bir cunta söz konusu değil. Kimse bu süreçte ordunun rolünün minimize edilmesini beklemiyor. Askerin gölgesinde 2011 sonrasında olduğu gibi geçiş dönemi yaşanacak. Ordu siyaset ve ekonomide aktör olmaya devam edecek fakat iktidarda siviller olacak. Mısır böylesi bir modele doğru gidiyor. Ekonomik sorunlar başta olmak üzere ülkenin kısa sürede sorunlardan kurtulması imkansız. Siyaseten normalleşse bile Mısır’ın önünde çok uzun bir yol var. Bu dönüşümün sağlıklı olması da siyasetin tüm bileşenlerinin katılımıyla mümkün. Özellikle Müslüman Kardeşler’in siyasi kulvarda daha fazla hırpalanmadan yer alması siyasi barış açısından önemli. Aksi halde ülkedeki çatışma potansiyeli giderek artar, iç savaş çıkmaz ama siyasetin Müslümanlar’a göre olmadığını düşünen Selefilerin önü açılmış olur. Sina Yarımadası‘nda ortaya çıkan Afgan sendromunun derinleşmesi tehlikesi artar. 

Geçici hükümet, yeni anayasa yazılırken, Mursi’nin pek dikkate almadığı azınlık halklarının temsilcilerine, insan hakları savunucularına, kadınlar ile gençlerin sesine kulak verir mi?
Geçici yönetim de bir denge tutturmak zorunda. Hem İslamcılar hem laik kesimler hem de kilisenin taleplerini dikkate almak zorundalar. Bu nedenle Adli Mansur’un geçici anayasa deklarasyonu dikkat ederseniz Mursi’nin referandumdan geçirdiği anayasa ile neredeyse aynı. Burada kuşkusuz dinin etkisinin azaltılmasını isteyen laik kesimler bastırıyor. Ama geçici yönetim darbeye destek vermiş olan Selefileri ve El Ezher Üniversitesi’nin hassasiyetlerini göz ardı edemez. Hiç kimse müdahalenin İslami kesimlere yönelik olduğu izlenimini vermek istemez. Zaten Türkiye’deki gibi laiklik tartışması Mısır’da yok. Mansur’un anayasa deklarasyonunda da İslam şeriatının devletin esaslarından biri olduğu hükmü korundu. Bu sanıldığı gibi büyük tartışmalara yol açmış değil.
 
Mısır, Katar ve Türkiye bölgede ‘Sünni ekseni’ olarak görülüyor, özellikle Suriye konusunda. Mısır’daki son gelişmeler, bu ilişkileri ve AKP hükümetinin pozisyonunu nasıl etkiler? AKP, kendisi için de bir tehlike olarak görüyor mu Mısır’daki darbeyi ve halkın memnuniyetsizliğini?
Katar ve Türkiye ekseni kaybetti. Eski statükoya dönüşün sinyallerini alıyoruz. O statükoda Mısır daha çok Körfez’deki Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arab Emirlikleri ile çalışmaya devam edecek. Onların etkisi her açıdan arttı ki bu ordunun da tercihi. Suudi Arabistan’ın başını çektiği grup Müslüman Kardeşler’i her zaman kendilerine yönelik tehdit olarak gördü. Bu yüzden ordunun müdahalesini alkışladılar ve milyarlarca Dolar yardım vaadinde bulundular. Bu grup ayrıca Filistin’de HAMAS’tan da rahatsız. Mursi’nin iktidardan düşmesi Müslüman Kardeşler’in Körfez’deki uzantılarının ‘devrim’ umudu da darbe aldı. Türkiye’ye gelince; AKP, Müslüman Kardeşler’in iktidar olduğu Mısır’ı ‘Türkiye modeli’nin uygulama alanı olarak gördü. ‘Türkiye modeli’ efsanesinin pazarlandığı devir artık kapanmıştır. Mısır’ın geleceğinde Türkiye’nin dünden daha az yer tutacağı anlaşılıyor. Bu yüzden AKP darbe kendisine yapılmış gibi tepki veriyor. Türkiye, Mısır’da kaybeden taraf olsa da Mısır’daki iktidar değişikliği Türkiye’nin iç süreçlerini hiçbir şekilde etkilemez.
 
Ordunun Adiveye Meydanı’nda İhvan kitlesine son müdahalesi, bu kitleyi siyaset dışı barakmaya mı yönelik?
Ordunun hedefi Müslüman Kardeşler’i tamamen siyaset dışına itmek değil şiddetin içine çekip itibarsızlaştırmak ve iktidar alternatifi olmaktan çıkarmak olabilir. Tamamen siyaset dışına itse geçiş hükümetine katılmaları yönünde tehditlere varan baskılar yapmazdı.

MUSTAFA İLHAN
Yeni Özgür Politika
http://www.yeniozgurpolitika.eu/index.php?rupel=nuce&id=22798